1. sanatı ağaca dayanmış bir merdiven olarak yorumlayabiliriz. bu noktada sanat bağlı bir gerçekliktedir, ağaç yok olursa merdiven de devrilecektir. dolayısıyla onu ancak merdivenden ağacın meyvelerine uzanan bir elin gerçekliği bağımsız kılabilir.

    sanatın var oluşunda ilk adım doğa'dandır. bir insan denizden ilham alarak kendi küçük havuzunu; rengi, kokusu, sesi, tadı farklı ve tamamen ona ait olan kendi küçük havuzunu yaratmak istediğinde bu amaç tekildi. fakat beklenmeyen bir şey oldu. bu hayali havuz başkalarının ilgisini çekmeye başladı ve havuzun sahibi bir sabah uyandığında küçük hayali havuzunda başkalarını gördü, zevkle yüzerlerken şunu söylüyorlardı: "bu harika hissettiriyor, bunu nasıl yaptın?"

    yani bu örnekte şunu söylemek istiyorum: sanat ilkin aitlik hazzını içeriyordu. fakat onu üreten sanatçı büyük övgülerle irlikte insanların iyi hissettiğini ve bu şeyin ulaştırılabilir olduğunu anlayınca aitlik hazzı'nın yerini paylaşma hazzı aldı. bazen bu iki hazzın halen çatıştığı veya yer değiştirdiği görülebilir, kafka bazı eserlerini yayımlarken bazılarının sadece kendine ait kalmasını istemiştir. paylaşma hazzı ise sanatın toplumsallaşmasının önünü açtı. sanatın ulaştığı toplumlarla, sanatı birtakım hurafelerle engelleyerek onu çoğul kılmayanların farkı ise daima haritaların sınırlarını belirledi, belirliyor, belirleyecek.